SORU:
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun’un çıkarılmasının temel
amacı nedir?
CEVAP:
Kanun, afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar
dışındaki riskli yapıların tespit edilmesi ve böylece,
sözkonusu alanlar ile riskli yapıların bulunduğu arsa ve
arazilerde, fen ve sanat kurallarına ve standartlarına
uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini oluşturmak
için, iyileştirme, tasfiye ve yenilemelerde bulunulması
maksadıyla çıkarılmış olup, neticede nihaî hedef,
herhangi bir afet neticesinde bir daha can kaybı
yaşanmamasının sağlanması ve kentlerin sağlıklı ve
güvenli yaşama çevrelerine dönüştürülmesidir.
SORU:
Kentsel dönüşümde model alınan bir ülke var mı, var ise
bu ülkeler hangileri?
CEVAP:
6306 sayılı Kanun kapsamındaki kentsel dönüşümde sadece
bir ülke uygulamaları model olarak alınmamış, dünyadaki
bütün başarılı uygulamaların incelenmesi ve
değerlendirilmesi uygun görülmüştür. Ülkemizdeki
yapılaşmaya benzer şekilde yapılaşması olan, özellikle
de gecekondulaşma problemi olan bütün ülkeler öncelikle
incelenmektedir. Meselâ, İspanya, Kore, Japonya ve Güney
Amerika Ülkeleri gibi.
SORU:
Kentsel dönüşüm ne zaman başlayacak? Bu kapsamda ilk
çalışmanın ne zaman yapılması öngörülüyor?
CEVAP:16/05/2012 tarihinde 6306 sayılı Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüşümü Hakkındaki Kanun’un
yayımlanıp yürürlüğe girmesinden sonra, 19/06/2012
tarihli Bakanlık yazısı ile 81 il Valiliği ile
belediyelerden “riskli alan” ve “riskli yapı” tespit
çalışmalarının başlatılması istenilmiştir. Bu kapsamda,
04/08/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6306 sayılı Kanunun
Uygulama Yönetmeliği ile belirlenen usul ve esaslar
çerçevesinde Kentsel Dönüşüm çalışmalarına
başlanılmıştır. 6306 sayılı Kanun uyarınca, afete riski
altındaki alanlar ve bu alanların dışındaki riskli
yapıların dönüştürülmesi söz konusu olup, ayrıca, 5393
sayılı Belediye Kanunu’nun 73 üncü maddesi uyarınca da
belediyeler Kentsel Dönüşüm çalışmalarını yürütmektedir.
SORU:
Kentsel dönüşüm ilk olarak hangi bölgelerden başlayacak?
CEVAP:
6306 sayılı Kanun kapsamındaki kentsel dönüşüm,
öncelikle birinci derece deprem kuşağında yer alan ve
nüfus yoğunluğu fazla olan illerden başlayacaktır. Bu
kapsamda, İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Bursa ve İzmir
gibi illerimiz birinci derece deprem kuşağında
bulunmaları sebebiyle dönüşümün yapılacağı öncelikli
iller olup, fay hatları, sel ve heyelana maruz bölgeler
gibi afet risklerinin fazla olduğu alanlar tespit
edilecek ve uygulamalara tespitler doğrultusunda
başlanacaktır. Bu süreçte çalışmalarını tamamlayan ve
uygulamaya hazır olan bütün belediyeler ve valilikler
dönüşüm uygulamalarını yürütebilecektir.
SORU:
Kanun kapsamında 7 milyon evin yıkılmasından
bahsediliyor. Bu süreçte vatandaş ne yapacak?
CEVAP:
Riskli yapı olarak tespit edilen ve yıkılması gereken
konut sayısı henüz kesinleşmemekle birlikte, 6,5 milyon
konutun afet riski altında olduğu tahmin edilmektedir.
Ancak, bu 6,5 milyon konutun hepsinin bir anda yıkılması
sözkonusu değildir. 6,5 milyon konutun yenilenmesi işi
aşama aşama yürütülecektir. Konutu yıkılan vatandaşa
mümkün olması hâlinde geçici konut tahsisi yapılacak,
bunun mümkün olmaması hâlinde ise kira yardımı
yapılacaktır.
SORU:
Dönüşümün gerçekleştirilmesi hâlinde belli bir bina
stoku doygunluğu olabilir diye kuşkular vardır. Bakanlık
böyle bir senaryoyu göz önüne aldı mı?
CEVAP:
Dönüşümde esas olan yıkılan riskli konutların sayısı
kadar yerlerine yeni konutların yapılması olup, herhangi
bir konut stok artışı planlanmamaktadır.
SORU:
Bu Kanun ile birlikte Bakanlık ve belediyeler arasında
yetki karmaşası yaşanacak mı? idarî kurumların yetki
alanları belli mi, belediyelerin yetkileri Bakanlığa mı
geçiyor, neden?
CEVAP:
Kanun’da belediyeler “İdare” tanımı altında yer almakta
olup, gerek riskli alan, gerek riskli yapı tespitlerinin
yapılmasında ve gerekse Kanun uyarınca yapılacak diğer
uygulamalarda Bakanlık ile birlikte İdare de yetkilidir.
Ancak, Kanun’un etkin bir şekilde uygulanması
bakımından, bazı iş ve işlemlerde yetki öncelikli olarak
Bakanlığa verilmiş ve Bakanlıkça belediyelere yetki
devri yapılabileceği öngörülmüştür. Yani, 6306 sayılı
Kanun kapsamında kentsel dönüşün yapmak isteyen
belediyelerin önünde yetki bakımından herhangi bir engel
bulunmamaktadır. Kentsel dönüşüm uygulamalarını
gerçekleştirmeye yetecek ekip, ekipman ve malî gücü
bulunmayan belediyelerin yetki alanında Bakanlık dönüşüm
uygulamaları yürütebilecektir.
SORU:
Afet riskinin, kentsel dönüşümün önünün açılması için
şart koşulduğu ve bir nevi bahane olarak kullanıldığı
iddiası doğrumu?
CEVAP:
Ülkemiz, Dünya’nın en aktif deprem bölgelerinden
birisinde yeralmaktadır. Ülkemizde depreme yol açan
yaklaşık 15.000 km’si ana aks olmak üzere, toplam 24500
km. uzunluğunda canlı fay hattı bulunmaktadır.
Nüfusumuzun % 98’i deprem açısından tehlikeli bölgede
yaşamaktadır. 1903 yılından günümüze, topraklarımızda
hasar doğuran 130 depremde 100 bin can kaybı ve yaklaşık
2 milyon ev kaybedilmiştir. Son yaşanan Van
depremlerinde yıkılan veya ağır hasar gören konut sayısı
yaklaşık 30.000’dir. Bütün bu veriler karşısında,
Ülkemizde “afet riski”nin olmadığını, kentsel dönüşüm
için bahane olarak kullanıldığını söylemek mümkün
değildir. Kaldı ki, 6306 sayılı Kanun kapsamında ilmi ve
teknik verilere göre riskli olarak tespit edilen
yapıların yıkılmasından sonra bu alanlarda öncelikle
maliklerce uygulama yapılması esas alınmış olup, zorla
ve vatandaşa rağmen kentsel dönüşüm yapılması gibi bir
durum sözkonusu değildir.
SORU:
Bu Kanun’un "afet” değil “rant” adına hazırlandığı
yönündeki iddialar doğrumu?
CEVAP:
Bu Kanun kapsamında Devletin de yardımı ile afet riski
altındaki alanların ve binaların dönüşümü söz konusudur.
Bakanlık, afet riski altındaki binaların dönüştürülmesi
için karşılıksız olarak “faiz desteği” ve “kira
yardımı”nda bulunacaktır. Ayrıca, afet riski altındaki
alanlarda ve binalarda uygulama yapma hakkı öncelikle
vatandaşa aittir. Yani, şayet bir rant var ise bu rant
yapısı riskli olarak tepit edilen vatandaşa aittir.
SORU:
Bu Kanun’a “Afet dönüşüm yasası” deniyor ama akla sadece
deprem afeti geliyor. Bakanlık olarak diğer afetler
içinde hazırlamış olduğunuz eylem planları var mı?
CEVAP:
Ülkemizde en çok can ve mal kaybına yol açan afet
“deprem” olduğundan, 6306 sayılı Kanun sanki sadece
deprem afetini kapsıyor gibi anlaşılıyor. Ancak, 6306
sayılı Kanun, sadece deprem afetine maruz alanlarla
sınır olmayıp, deprem, sel, heyelan ve hatta yangın
afeti riski altındaki alanları ve yapıları
kapsamaktadır.
SORU:
Yara sarma anlayışı yerine yara almama anlayışının
kazandırılması deniyor. Bununla ne kasdediliyor.
CEVAP:
Afetlerle ilgili olarak, şimdiye kadar hep afetler
meydana geldikten sonra bir takım tedbirler alınması ve
afetzedelere çeşitli yardımlar yapılması sözkonusu
olmuştur. İlk kez bir mevzuat, yani, 6306 sayılı Kanun,
afet meydana gelmeden önce, “afet riski” gözetilerek bir
takım tedbirlerin alınmasını öngörmüş ve böylece
alınacak tedbirler sayesinde meydana gelebilecek bir
afette can ve mal kaybının yaşanmaması veya can ve mal
kaybının en aza indirilmesi hedeflenmiştir.
SORU:
Mera alanlarının bu Kanun kapsamında zarar göreceği
iddiası doğrumu?
CEVAP:
6306 sayılı Kanun kapsamında mera alanlarının
kullanılması sadece Bakanlıkça ihtiyaç duyulması hâlinde
ve riskli alanlarda ve riskli yapılarda yaşayanların
nakledilmesi amacıyla mümkün olacaktır. Özellikle zemin
yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilen
alanlarda yaşayanların tamamının veya bir kısmının başka
alanları nakledilmesi gerekeceğinden, ihtiyaç duyulması
hâlinde mera alanlarından bu amaçla faydalanılması
gerekecektir. Ancak, riskli alanlarda ve riskli
yapılarda yaşayanların nakledilmesi için mera
alanlarının öncelikle kullanılması gibi bir durum
sözkonusu değildir.
SORU:
İllere Kentsel Dönüşüm Şube Müdürlüğü kurulacak mı?
CEVAP:
Bursa, İstanbul ve İzmir İllerinde doğrudan Bakanlık
merkez teşkilâtına bağlı olmak üzere, “Kentsel Dönüşüm
Müdürlükleri” kurulması Bakanlar Kurulunca
kararlaştırılmış ve 10.09.2012 tarihli ve 28407 sayılı
Resmî Gazete’de yayınlanmıştır. Diğer taraftan, bütün
çevre ve şehircilik il müdürlüklerinde altyapı ve
kentsel dönüşüm hizmetlerinden sorumlu “şube müdürlüğü”
kurulmuştur.
KANUNUN UYGULASINA İLİŞKİN GENEL HUSUSLAR:
SORU:
Kanun uyarınca yapılacak ilk iş ne olacaktır?
CEVAP:
Kanun uyarınca ilk iş olarak riskli alanların ve riskli
yapıların tespit edilmesi gerekmektedir.
SORU:
Türkiye’de yaklaşık kaç konut bulunuyor ve bu konutların
ne kadarı kentsel dönüşüm kapsamında yıkılması ve
yenilenmesi gerekiyor?
CEVAP:
Türkiye’de yaklaşık 19 milyon konut bulunmaktadır. Bu
konutlardan 1999 depreminden sonra yapılan yaklaşık 5
milyon konutun iyi durumda olduğu değerlendirilmekte
olup, bu değerlendirmeye göre, 14 milyon konutun afet
riski yönünden incelenmesi gerekmektedir. Deprem
tasarımı ve malzeme dayanımı yetersiz olan yapılar ile
mühendislik hizmeti almadan kaçak olarak inşa edilen
yapılar gözetildiğinde Ülkemizdeki toplam yapı stokunun
yaklaşık % 40‘ının (6-7 milyon konut) yenilenmesinin
veya güçlendirilmesinin gerektiği tahmin edilmektedir.
SORU:
Konutları yıkılan hak sahiplerini neler bekliyor? Başka
semtlere geçici olarak mı taşınılacaklar, herkes kendi
konutuna geri dönebilecek mi?
CEVAP:
6306 sayılı Kanun kapsamında yapılacak dönüşümde
öncelikli hedef “yerinde dönüşüm”ü sağlamaktır. Ancak,
zemin yapısı sebebiyle yerinde dönüşümün imkânsız olduğu
alanlar için en yakında bulunan rezerv yapı alanları
değerlendirilebilecektir. Diğer taraftan, dönüşüm
uygulamaları safhasında anlaşma ile tahliye edilen yapı
maliklerine kira yardımı veya geçici konut tahsisi
yapılması sözkonusu olabilecektir.
SORU:
Dönüşüm planlanırken, bir şehir bütünüyle ele alınıp
planlar çizilecek mi?
CEVAP:
Dönüşüm alanlarındaki planlamalarda öncelikle üst
ölçekli planlar gözetilerek proje ve uygulama bütünlüğü
kapsamında alanın ihtiyaçları gözetilerek uygulama
yapılacaktır.
SORU:
Okul, hastane, spor tesisi gibi kamu binaları da
dönüştürmeye tabi mi?
CEVAP:
6306 sayılı Kanun özel veya kamu binası ayrımı
yapılmadan, “riskli” olarak tespit edilen bütün binaları
kapsamaktadır.
SORU:
Dönüşüm kapsamında yeşil alanlar da yapılacak deniliyor.
Bu planlamalar ne zaman yapılacak?
CEVAP:
Dönüşüm uygulamalarında, çalışma yapılan alanın durumu
ile diğer sosyal ve ekonomik etkenler göz önüne
alınarak, konut alanları, yeşil alanlar, sosyal donatı
alanları, altyapı ve ulaşım sistemleri planlanacaktır.
SORU:
Şehirler dönüşürken, hazırlanacak planlarda altyapı ne
kadar önem taşıyor?
CEVAP:
Dönüşüm alanlarında “altyapı” kentsel planlama
aşamasında planlanacak ve üst yapı ile birlikte inşaat
çalışmaları başlayacaktır. Konutların hak sahiplerine
teslimi aşamasına geldiğinde alt yapıda bitmiş
olacaktır. Yani, üst yapının dönüşümü ile birlikte alt
yapıda dönüştürülecektir.
SORU:
Köyler bu Kanun kapsamında mı? Uygulama yapılırken 5543
sayılı İskân Kanunu ile bağlantı kurulacak mı?
CEVAP:
6306 sayılı Kanun köyde bulunan yapı ve alanları da
kapsamakta olup, 6306 sayılı Kanun kapsamında uygulama
yapılan alanlarda aynı zamanda 5543 sayılı İskân Kanunu
uyarınca yapılan uygulamalar sözkonusu ise ve bu
uygulamalar 6306 sayılı Kanun kapsamında yapılan
uygulamalara engel teşkil edici nitelikte ise, 6306
sayılı Kanun hükümleri uygulanır. Yani, 5543 sayılı
Kanun’un 6306 sayılı Kanun’a aykırı olan hükümleri
uygulanmaz.
SORU:
Bu Kanun uyarınca yapılacak olan planların 3194 sayılı
İmar Kanunu ile İmara ilişkin hükümler ihtiva eden özel
kanunlarda belirtilen kısıtlamalara tabi olmaması,
özellikle idarece yapılacak plan değişikliklerinin,
mevcut onaylı planların bütünlüğünü, sürekliliğini,
sosyo-kültürel teknik altyapı dengesini bozacak
nitelikte olmasına yolaçmaz mı? Plan bütününde yapılacak
bu parçacı değişiklikler plan revizyonlarını beraberinde
getirmez mi?
CEVAP:
6036 sayılı Kanun’un bahsedilen hükmü, bu Kanun uyarınca
yapılacak uygulamaların aciliyetine binaen, yani,
yapılaşmadan kaynaklanan sebeplerden dolayı herhangi bir
afette can ve mal kaybı yaşanmaması ve sağlıklı yaşam
çevrelerinin oluşturulması için, Kanun uyarınca
yapılacak uygulamaların bir an evvel gerçekleştirilmesi
maksadıyla öngörülmüştür. Kanun uyarınca yapılacak
planlar çerçevesinde plan bütünlüğü ve
sosyo-kültürel-teknik altyapı dengesini kurmak
bakımından plan revizyonuna gidilmesi gerekebilir.
SORU:
İmar Planı olan bir alanda yapılan jeolojik-jeoteknik
etüd raporunda Kuzey Anadolu Fay hattından dolayı
yapılaşmaya kapatılması gerektiği belirtilen ve imar
planında da bu yönde belirtme bulunan alan üzerindeki
yapılar için şahsî başvuruların nasıl değerlendirileceği
konusunda izlenecek yöntem ne olmalıdır?
CEVAP:
Bu hususta şahsî başvuruların belediyeye veya
valiliklere yapılması uygun olur. Sözkonusu alanın
“riskli alan” olarak tespit edilmesi ve buna göre
uygulama yapılması öncelikle ilgili idarelerce
değerlendirilmelidir.
SORU:
Daha evvel meydana gelen bir afet sebebiyle “afete maruz
bölge” ilan edilmiş ve imar planlarında yapılaşma yasağı
getirilmiş olan yerlerdeki yapılardan 7269 sayılı Umumi
Hayata Müessir Afetler Dolayısıyle Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’a göre başka bir yere
nakledilmesi gerekirken nakil kararına uymayanlar ile
afete maruz bölge kararına rağmen bu bölgede yeni
yapılan yapılar hakkında ne yapılabilir?
CEVAP:
Herhangi bir alanda 7269 sayılı Kanun’a göre başlatılmış
uygulamalara yine bu Kanun çerçevesinde devam
edilebilir. Özellikle, 7269 sayılı Kanun’a göre “afete
maruz bölge” kararı var ise, bu karara göre uygulama
yapılması gerekmektedir. Ancak, 6306 sayılı Kanun’a tabi
riskli yapılar, riskli alanlar ve rezerv yapı alanları
hakkında 7269 sayılı Kanunun uygulanıyor olması 6306
sayılı Kanun’un uygulanmasına engel teşkil etmeyecektir.
SORU:
İstanbul’da kentsel dönüşüm ilk olarak nereden
başlatılacak?
CEVAP:
Gerek İstanbul İli’nde ve gerekse Kocaeli, Adapazarı,
Bursa ve İzmir gibi illerde birinci derece deprem
kuşağında bulunan ilçeler ile afet riski açısından acil
olarak tedbir alınmasını gerektiren yapılaşmaya sahip
olan ilçeler öncelikli olacaktır. İstanbul İli’nde,
Esenler ve Beyoğlu ilçelerinde riskli alanlar
belirlenmiş ve Bakanlar Kurulu Kararları Resmî Gazete’de
yayımlanmıştır. Bununla birlikte Gaziosmanpaşa, Sarıyer
Zeytinburnu, Bağcılar, Küçükçekmece, Sultangazi
İlçelerinde de riskli alan çalışmaları devam etmektedir.
SORU:
Afet riski taşıyan alanlar konusunda Ankara’nın durumu
nedir?
CEVAP:
Ankara’da veya başka herhangi bir ilde zeminden
kaynaklanan sebeplerle veya üzerindeki yapılaşma
sebebiyle “riskli alan”lar var ise, Kanun kapsamında bu
alanlarda uygulama yapılması sözkonusu olacaktır. Ancak,
öncelikle vatandaşların riskli yapılarını ve
belediyelerin de görev ve yetki alanlarında riskli alan
var ise bu alanları tespit etmeleri ve Bakanlığa
bildirmeleri gerekmektedir.
HUKUKİ
DURUM VE SÜREÇ:
SORU:
Vatandaşların evlerini “zorla yıkmak” insan haklarına
aykırı değil mi?
CEVAP:
Öncelikle belirtilmelidir ki; 6306 sayılı Kanun
kapsamında vatandaşın evinin zorla yıkılması gibi bir
durum sözkonusu olmayıp, can güvenliği bakımından riskli
olduğu ilmî verilere göre tespit edilen yapıların
yıkılarak yerlerine sağlıklı ve güvenli konutların
yapılması sözkonusudur. 6306 sayılı Kanun’un özünde, en
önemli insan hakkı olan “yaşama hakkı”nı güvence altına
almak vardır. Kanun kapsamında “yaşama hakkını” temin
için “mülkiyet hakkına” müdahale edilmesi gerekmekte ise
de, “yaşama hakkı”nın “mülkiyet hakkı”ndan önce geldiği
tartışmasızdır.
SORU:
6306 sayılı Kanun’a göre, riskli olan binanın
yıktırılmasından sonra yapılacak işlemlere karar verme
oranı “üçte iki (2/3)” olarak belirlenmiş olup, bu üçte
iki (2/3) çoğunluğun esası nedir ve bu oran insan
haklarına ve anayasaya aykırı değil midir?
CEVAP:
6306 sayılı Kanun hazırlanırken riskli olarak tespit
edilen yapıların yıktırılmasından sonra arsa hâline
gelen parsellerin, bütün hisse sahiplerinin oybirliği
ile verilecekleri karara göre değerlendirilmesinin
öngörülmesi hâlinde, bir hisse sahibinin itirazı üzerine
uygulama yapılmasının mümkün olmayacağı ve böylece
riskli yapıların yenilenmesinin ve bu yapıların
bulunduğu arsa ve arazilerde sağlıklı ve güvenli yaşama
çevrelerinin oluşturulmasının mümkün olamayacağı
değerlendirilmiştir. Bu yüzden, riskli binanın
yıkılmasından sonra arsa hâline gelen parsellerin
değerlendirilmesine sahip oldukları hisseleri oranında
paydaşların en az üçte iki (2/3) çoğunluğu ile karar
verileceği öngörülmüştür. Üçte iki çoğunluk ile alınan
karara katılmayan maliklerin arsa payları, rayiç değeri
üzerinden diğer paydaşlarca veya Bakanlıkça satın
alınacağından bunların mağduriyetleri söz konusu
olmayacaktır. Anayasa ile güvence altına alınmış olan
“yaşama hakkı”nın yine Anayasa ile güvence altına alınan
“mülkiyet hakkı”ndan önce gelmesi gerektiği tartışmasız
olduğundan, bu hükmün insan haklarına veya Anayasa’ya
aykırılığından bahsedilmesi doğru değildir.
SORU:
Dönüşüme katılmak istemeyenlerin dava açma hakkı yok mu?
CEVAP:
Kanun uyarınca tesis edilen idarî işlemlere karşı tebliğ
tarihinden itibaren otuz gün içinde 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava açılabilir. Ancak,
bu davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemez.
SORU:
Hacizli dairelerin, kaçak yapıların ve sit alanlarının
durumu ne olacak?
CEVAP:
Yapıların hacizli olması veya kaçak yapı olması, 6306
sayılı Kanun kapsamında bu yapıların risklilik yönünden
incelenmesine ve yapılacak uygulamalara engel teşkil
etmemektedir. Hacizli ve kaçak binaların malikleri,
ilgili mevzuat hükümleri de gözetilerek, 6306 sayılı
Kanun’un getirdiği haklardan yararlanacaktır. Yine,
Kanun kapsamında sit alanlarında uygulama yapılması
gerekmesi hâlinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın görüşü
alınarak uygulama yapılabilecektir.
BİLGİLENDİRME SÜREÇLERİ VE VATANDAŞLAR:
SORU:
Kentsel dönüşüm projelerinde iş adamları ve esnaf
forumu, mahalle veya bölge sakinleri forumu, kentsel
tasarım paneli gibi çeşitli aktörlerin katılımına
yönelik platformlar oluşturulacak mı?
CEVAP:
Kentsel dönüşüm çalışmalarında halkın katılımı çok
önemli olup, kesinlikle bilgilendirme ve görüş alış
verişi toplantıları düzenlenecek, kurulacak birliklerle
istişare içerisinde olunacaktır. Yine, Bakanlığımızca,
afet riski sebebiyle yapılacak kentsel dönüşümde
yeralacak bütün kurum ve kuruluşların katılımı ile
“Kentsel Dönüşümde Sektörler Buluşuyor” adı altında
paneller gerçekleştirilmektedir. Bakanlığımız, Kanun
kapsamında gerçekleştirilecek dönüşümüm başarılı
olabilmesi için, dönüşüm işinde yer alabilecek bütün
aktörlerin işbirliği içinde çalışmasına önem
vermektedir.
SORU:
Devlet vatandaşla pazarlık edecek deniliyor? Bu büyük
kitleye ulaşmada yardımcı kaynaklarınız neler olacak. Ya
da bunu nasıl sağlayacaksınız?
CEVAP:
Devletin herhangi bir konuda vatandaş ile pazarlık
etmesi gibi bir durum sözkonusu değildir. Ancak, Kanun
kapsamındaki uygulamaların etkin ve verimli bir şekilde
yürütülmesi ve vatandaşın mağdur edilmemesi için,
Bakanlık, belediyeler ve il özel idareleri vatandaşında
katılımı ile işbirliği içinde çalışmalarda bulunacaktır.
Vatandaşa ulaşılması konusunda gerekmesi hâlinde
müşavirlik hizmetlerinden de faydalanılacaktır.
SORU:
Bakanlık, bu Kanun’u vatandaşa anlatmaya ne zaman
başlayacak, kentsel dönüşüm ofisleri ne zaman kurulacak?
CEVAP:
Hâlihazırda Kanun yazılı ve görsel medya kanalları ile
halka anlatılmakta olup, reklam ve spotlar yayınlanmaya
başlanmış bulunmaktadır. Diğer taraftan, Sn. Bakanımız
başta olmak üzere, Bakanlığımızın yetkili bürokratları
tarafında çeşitli konferans, panel ve toplantılarda
Kanun ve ilgili diğer mevzuat anlatılmakta olup,
önümüzdeki süreçte bu bilgilendirme çalışmaları daha da
hız kazanacaktır. Kentsel dönüşüm uygulamalarının
başlamasına paralel olarak da “kentsel dönüşüm ofisleri”
hizmet vermeye başlayacaktır.
SORU:
Vatandaş Kanun’un uygulanması ile ilgili olarak en doğru
bilgiyi nereden alabilir?
CEVAP:
Kanun’un uygulanması ile ilgili en doğru bilgi
Bakanlıktan alınabilir. Özellikle Bakanlılık merkez
teşkilâtında Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel
Müdürlüğü ve Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü ile
İllerde çevre ve şehircilik il müdürlüklerinden bilgi
alınabilir.
SORU:
Arsamın veya konutumun bulunduğu mahallede nasıl bir
dönüşüm planlandığını hangi kurumdan öğrenebilirim?
CEVAP:
Arsanın veya konutun bulunduğu alanda Kanun kapsamında
proje yürütme yetkisi olan ilgili idarelerden
öğrenilebilir.
KANUNUN UYGULANMASINDA ÇOĞUNLUK ESASI
SORU:
Riskli yapıların yıktırılmasından sonra yapılacak
işlemler konusunda maliklerin hisseleri oranında en az
üçte iki (2/3) çoğunluk ile karar alması yeterli olacak.
Ancak, 2/3 çoğunluk kararına katılmayan vatandaşlar
mağdur olacak mı? Mağduriyetlerinin giderilmesi için ne
gibi alternatifler sunulacak?
CEVAP:
Riskli binanın yıkılmasından sonra, yapılacak işlemler
konusunda maliklerin hisseleri oranında en az üçte iki
(2/3) çoğunluk ile anlaşmaları gerekmektedir. En az üçte
iki (2/3) çoğunluk ile alınan karara katılmayan
maliklerin bağımsız bölümlerine ilişkin arsa payları;
Bakanlıkça tespit ettirilen rayiç değerden az olmamak
üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma
usulü ile satılır. Bu suretle paydaşlara satış
gerçekleştirilemediği takdirde, bu paylar, Bakanlığın
talebi üzerine, tespit edilen rayiç bedeli de Bakanlıkça
ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil
edilir ve yapılan anlaşma çerçevesinde değerlendirilmek
üzere Bakanlığa tahsis edilmiş sayılır veya Bakanlıkça
uygun görülenler TOKİ’ye veya İdareye devredilir. Bu
durumda, paydaşların kararı ile yapılan anlaşmaya
uyularak işlem yapılır.
SORU:
Riskli bina yıkıldıktan sonra, yeni binanın yapılmasında
maliklerin hisseleri oranında üçte ikisinin (2/3)
çoğunluğunun karar vermesi gerekiyor. Bu oran
sağlanamazsa meselâ, maliklerin % 50’sinin ortak bir
kararda birleşmesi halinde hangi çözüm yöntemi
uygulanacaktır.
CEVAP:
Üzerindeki riskli bina yıkılmış olan arsanın maliklerine
yapılan tebligatı takip eden otuz gün içinde en az üçte
iki (2/3) çoğunluk ile anlaşma sağlanamaması hâlinde, bu
arsalar için Bakanlık, TOKİ veya idare tarafından acele
kamulaştırma yoluna gidilebilmektedir.
SORU:
Oturduğumuz apartmanda (mahallede) 2/3 çoğunluğa
ulaştık. Şimdi ne yapmamız gerekiyor? Dönüşümü yapacak
firma ila biz mi irtibata geçeceğiz?
CEVAP:
6306 sayılı Kanun kapsamında öncelikle yapınızın riskli
olduğunun tespit edilmiş olması gerekmektedir. Bu
tespitten sonra, yapılacak işlemler konusunda maliklerin
hisseleri oranında en az 2/3 çoğunluk ile anlaşmaları
hâlinde istenilen firma seçilebilir.
SORU:
Riskli yapı olarak tespit edilen bir binanın
maliklerinden biri veya bir kaçı güçlendirme yapılmasını
talep ederse, güçlendirmeye üçte iki (2/3) çoğunluk ile
mi karar verilecek?
CEVAP:6306 sayılı Kanun’da güçlendirilebileceği teknik
olarak tespit edilen yapıların güçlendirilebileceğinden
bahsedilmesine rağmen, güçlendirme kararının kat
maliklerinin ne kadarının oyu ile alınması gerektiği
hususunda herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu yüzden,
634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’na tabi olan bir binada
güçlendirme konusunda bu Kanun’a göre hareket edilmesi
gerekmektedir. Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 19 uncu
maddesine göre, bir binada güçlendirme yapılabilmesi
için ya “bütün kat maliklerinin beşte dördünün (4/5)
yazılı rızasının olması” yada “yapının
güçlendirilmesinin zorunlu olduğunun mahkemece tespit
edilmiş olması” gerekmektedir.
RİSKLİ
BİNALAR VE RİSKLİ ALANLARIN BELİRLENMESİ:
SORU:
Yıkılacak binalara Çevre ve Şehircilik Bakanlığı mı
karar verecek. Bu konuda meslek odaları veya belediyeler
de görevlendiriliyor mu?
CEVAP:
Riskli yapıların, yani yıkılması gereken yapıların
tespiti öncelikle yapı maliklerince, Bakanlıkça
lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılacaktır.
Kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler; sermayesinin
en az yüzde kırkı kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan
şirketler; depremden korunma, deprem zararlarının
azaltılması ve deprem mühendisliğinin gelişmesine
katkıda bulunmak gibi konularda faaliyet gösteren sivil
toplum kuruluşları; 29/6/2001 tarihli ve 4708 sayılı
Yapı Denetimi Hakkında Kanuna göre Bakanlıktan izin
belgesi almış yapı denetimi kuruluşları ve laboratuvar
kuruluşları ile mimarlık ve mühendislik hizmetleri veren
ve 27/1/1954 tarihli ve 6235 sayılı Türk Mühendis ve
Mimar Odaları Birliği Kanunu uyarınca büro tescilini
yaptırmış kurum ve kuruluşlar, müracaatları hâlinde
Bakanlığımızca lisanslandırılmaktadır. Ayrıca, verilen
süre içerisinde maliklerce riskli yapı tespiti
yaptırılmadığı takdirde Bakanlık, belediye ve il özel
idarelerince de riskli yapı tespiti yapılabilecektir.
SORU:
Binamızın riskli olduğunu düşünüyoruz ama üçte iki (2/3)
çoğunluğu yakalayamıyoruz. Maliklerden sadece birinin
isteği üzerine binamızın depreme karşı dayanıklı olup
olmayacağının testi yapılabilir mi?
CEVAP:
Binalarının riskli olduğunu düşünen vatandaşların,
masraflarını karşılamak suretiyle, Bakanlığımız resmî
internet sayfasında ilan edilen lisanslandırılmış kurum
ve kuruluşlara veya belediyelere, il özel idarelerine,
çevre ve şehircilik il müdürlüklerine müracaat ederek,
binalarının riskli olup olmadığını tespit ettirmeleri
gerekmektedir. Binanın riskli olup olmadığını tespit
için üçte iki (2/3) çoğunluk ile karar alınmasına gerek
yoktur. Maliklerden herhangi birinin talebi üzerine bu
tespit yapılabilir.
SORU:
Riskli yapılar, riskli alanlar ve rezerv yapı alanları
nasıl belirlenecek?
CEVAP:
Riskli yapılar, Bakanlıkça, Bakanlıkça lisanslandırılan
kurum ve kuruluşlarca, belediyelerce ve il özel
idarelerince belirlenebilir. Riskli alan, Bakanlık veya
İdare tarafından tespit edilecek ve Bakanlar Kurulunca
kararlaştırılacaktır. Rezerv yapı alanları ise
Bakanlıkça belirlenecektir.
SORU:
Belediyenin bütçe veya teknik eleman yetersizliğinden
dolayı “riskli alan” tespiti yapamadığı durumlarda çevre
ve şehircilik il müdürlüğü neler yapabilir?
CEVAP:
Belediyenin bütçe veya teknik eleman yetersizliği
sebebiyle riskli alan tespitini yapamaması durumunda,
riskli alan tespitinin valilikçe yapılması istenebilir.
Böyle bir durumda valilik bu tespitin yapılması
konusunda çevre ve şehircilik il müdürlüğüne görev
verebilir.
SORU:
Yapılan tespitler neticesinde bina riskli çıktı. Ancak,
binadaki dokuz malik binanın yıkılmasına karşı çıktı.
Bir malik ise rapora göre hareket ediyor ve risk
taşıdığını iddia ederek yıkılmasını talep ediyor. Bu
noktada uygulama nasıl olacak?
CEVAP:
Yapılan riskli yapı tespitlerine karşı malikler veya
kanunî temsilcilerince onbeş gün içinde, binanın
bulunduğu ildeki çevre ve şehircilik il müdürlüğüne
verilecek bir dilekçe ile itiraz edilebilir. Bu
itirazları dördü üniversitelerin ilgili bölümlerinden
öğretim üyesi ve üçü de Bakanlık personeli olmak üzere,
yedi kişiden teşkil olunan teknik heyetler
inceleyecektir. İnceleme neticesinde riskli bina raporu
kesinleşir ise, bu binanın yıkılması gerekmekte olup,
yıkım konusunda maliklerce herhangi bir karar alınmasına
veya anlaşma sağlanmasına gerek yoktur.
SORU:
Riskli yapı tespiti masrafları ile yıkım masraflarını
kim ödeyecek?
CEVAP:
Riskli yapı tespitleri ve yıkım işlerinin masraflarını
malikler karşılayacaktır. Riskli yapı tespiti ile
yıktırma işlemlerinin Bakanlık veya İdare tarafından
yapılması hâlinde, tespit işleminin masrafı ile
yıktırmanın masrafları, ilgili tapu müdürlüğüne
bildirilecek ve tapu müdürlüğünce, binanın paydaşlarının
müteselsil sorumlu olmalarını sağlamak üzere tapu
kaydındaki arsa payları üzerine, masraf tutarında
müşterek ipotek belirtmesinde bulunulacaktır.
SORU:
Oturduğum bina riskli ise, dönüşüm süreci başlayana
kadar bu binada oturmak istemiyorum. Ne yapmalıyım?
CEVAP:
Riskli olarak tespit edilen binaların bir an evvel
tahliyesi gerekmektedir. 6306 sayılı Kanun uyarınca,
anlaşma ile tahliye edilen riskli yapıların maliklerine
mümkün olması hâlinde geçici konut veya işyeri tahsisi,
mümkün olmaması hâlinde ise, kira yardımı
yapılabilmektedir.
SORU:
Kanun’da, “Bakanlık riskli yapıların tespitini süre
vererek maliklerden isteyebilir.” hükmü yer almakta
olup, Bakanlık, hangi alanlardaki yapı maliklerine süre
vererek riskli yapı tespiti talebinde bulunacaktır? Bu
alanlar ve malikler nasıl belirlenecek?
CEVAP:
Kanun’da “riskli yapı” kavramı ile “ekonomik ömrünü
tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme
riski taşıyan yapılar” anlatılmaktadır. Bu tür yapıların
yoğun olarak bulunduğu alanların öncelikli olarak ele
alınması gerekmektedir. Ancak, Bakanlıkça herhangi bir
süre verilmesi beklenilmeksizin yapı maliklerince
yapılarının risklilik durumunun bir an evvel tespit
edilmesi can güvenliği bakımından önem arz etmektedir.
SORU:
Riskli yapının tespiti mal sahiplerince hangi süreye
kadar yapılmak zorundadır? Nihaî süre ne zamana
kadardır?
CEVAP:
Kanun’da riskli yapı tespitinin yapılması gereken kesin
bir süreye yer verilmiyor. Riskli yapı tespitinde süre,
Bakanlıkça, riskli yapı tespitinin süre vererek
maliklerden istenilmesi hâlinde söz konusu olacaktır.
Böyle bir durumda da süreyi Bakanlık belirleyecektir.
Ancak, can güvenliği söz konusu olduğundan, riskli yapı
tespitlerinin yapı maliklerince bir an evvel
yaptırılması gerekmektedir.
SORU:
Herhangi bir binanın riskli olduğu tespit edildikten
sonra binanın iki ay içinde yıkılması mı gerekiyor?
CEVAP:
6306 sayılı Kanun’a göre riskli yapının yıktırılması
süreci şu şekilde olacaktır:
-
Riskli yapı tespitinden sonra maliklere, altmış günden
az olmamak üzere süre verilerek riskli yapıların
yıktırılması istenilir.
- Bu
süre içerisinde bina maliklerince yıktırılmamış ise,
yapının idarî makamlarca yıktırılacağı belirtilerek,
otuz günden az olmak üzere ek süre verilir.
- Bu
ek süre içinde de riskli yapıların maliklerince
yıktırılmaması hâlinde, tahliye ve yıktırma işlemleri,
mahallî idarelerin de iştiraki ile mülki amirler
tarafından yapılır veya yaptırılır.
-
Yıktırma işi mülki amirler tarafından da yapılmaz ise,
riskli yapıların yıktırılması, Bakanlıkça yazılı olarak
İdareye (belediyelere veya il özel idarelerine)
bildirilir. Buna rağmen yıktırılmadığı tespit edilen
yapılar, Bakanlıkça yıkılır veya yıktırılır.
SORU:
30-40 yıllık eski bir binada oturuyorum. Şehir
merkezinde, güzel bir bina. 6306 sayılı Kanun ile burayı
yıkıp beni şehir dışına gitmeye mecbur mu edecekler?
CEVAP:
Öncelikle söz konusu binanın zemin yapısı sebebiyle mi,
yoksa binaya ilişkin sebepler ile mi riskli yapı olarak
tespit edildiği önemlidir. Zemin yapısı sebebiyle
“riskli yapı” veya binanın bulunduğu alanın zemin
özellikleri sebebiyle “riskli alan” tespiti yapılmış
ise, bu alanlarda yapılaşma imkânı kısıtlı olacağından,
bu binanın yerine rezerv alanda yapılacak başka bir
binanın verilmesi söz konusu olabilir. Ancak, söz konusu
bina, binaya ilişkin sebeplerle “riskli yapı” olarak
tespit edilmiş ise, yerinde dönüşüm yapılması mümkün
olacaktır.
RİSKLİ
ALANLARDA UYGULAMA ESASLARI:
SORU:
Riskli alanlardaki yapılara verilen kamu hizmetlerinin
durdurulmasının söz konusu olacağı doğru mudur? Evet,
ise, bu durum insan haklarına aykırı değil mi?
CEVAP:
6306 sayılı Kanun’da, “uygulama sırasında Bakanlık, TOKİ
veya İdare tarafından talep edilmesi hâlinde, hak
sahiplerinin de görüşü alınarak, riskli alanlardaki
yapılar ile riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz
verilmeyeceği ve verilen hizmetlerin kurum ve kuruluşlar
tarafından durdurulacağı” hükme bağlanmıştır. Kanunun bu
hükmü ile vatandaşın, can güvenliği bakımından riskli
olan bir binada oturmaya devam etmesine engel olunması
amaçlanmış olup, vatandaşın yaşama hakkının gözetilmesi
söz konusudur. Bu da insan haklarına aykırı değil tam
aksine insan haklarının bir gereğidir.
SORU:
Riskli alan olarak ilan edilen bölgenin içindeki sağlam
binalar da yıkıma dâhil edilecek mi?
CEVAP:
Riskli alanda veya riskli yapıların bulunduğu parselde
sağlam yapı bulunması hâlinde, bu sağlam yapı uygulama
dışı tutulabilecektir. Böyle bir durumda bu sağlam
binanın bulunduğu alan ifraz edilebilecek, ifraz imkânı
yok ise maliklerin anlaşması hâlinde binanın hâlihazır
durumu korunabilecektir. Ancak, uygulama bütünlüğü
açısından gerekmesi hâlinde, riskli alan içerisinde
kalan sağlam binalar, malikleri ile yapılacak anlaşmalar
çerçevesinde yıkılıp yerlerine yeni binalar
yapılabilecektir.
SORU:
Riskli alan içerisindeki sağlam yapılar planın bütünlüğü
için gerekirse yıkılacaktır. Ancak, bu sağlam yapı hak
sahipliği çalışmalarında çürük yapı ile aynı şekilde
değerlendirildiği takdirde gerçek anlamda hak
mahrumiyetleri yaşanacak; evini veya iş yerini plana ve
ruhsata göre yapmış vatandaşın, yani, kanuna uymuş ve
kaçak yapı yapmamış olan vatandaşın devlete olan
güvenini dahi sarsılacaktır. Hatta bazı alanlarda
üzerindeki ev veya dükkânın değeri araziden çok daha
kıymetli olan yerlerin durumu ise, daha vahim olacaktır.
Hak sahipliği çalışmalarının taşınmazın
değerlendirilmesi sonrasında (ev + arsa + dükkân bütün
gayrimenkullerin değerlendirilmesi sonrasında) arsası
üzerinden değil, arsası üzerindeki bütün gayrimenkulün
değerlendirilmesi sonrasında hak sahibi yapılması
(gayrimenkul üzerinden değil) daha adil bir yaklaşım
olmaz mı?
CEVAP:
Riskli alan içerisindeki uygulamalarda hak sahipliği
çalışmalarının nasıl olacağı proje bazında
belirlenecektir. Ancak, hak sahipliği çalışmaları
safhasında binaların değerlemesinde binanın ve arsanın
bütün nitelikleri (kaçak olup olmadığı, riskli olup
olmadığı, işyeri veya konut olarak kullanılması gibi)
göz önünde bulundurularak bir değerleme yapılacağından,
çok ciddi hak mahrumiyetlerinin yaşanmayacağı
değerlendirilmektedir.
SORU:
Mevcut imar planı sınırları içerisinde iskân edilmiş
alanlarda ve imar planına esas jeolojik etüd raporu
olmayan yerleşim alanlarında riskli alan olup olmadığı
konusunda yapılacak tespitler hangi kapsamda yapılacak?
CEVAP:
Mevcut imar planı sınırları içerisinde iskân edilmiş
alanların ve imar planına esas jeolojik etütd raporu
olmayan yerleşim yerlerinin “riskli alan” olup olmadığı,
diğer alanlarda olduğu gibi, ancak yapılacak bir tespit
neticesinde anlaşılabilir. Yani, meselâ, imar planına
esas jeolojik etüd raporu olmayan bir yerleşim yeri
otomatik olarak “riskli alan” olarak kabul
edilmeyecektir. Ayrıca, “riskli alan” sadece zeminden
kaynaklanan sebeplerden dolayı belirlenmiyor, üzerindeki
yapılaşma sebebiyle de herhangi bir alan “riskli alan”
olarak tespit edilebilir.
SORU:
6306 sayılı Kanun’un “Tanımlar” kısmında “riskli alan”
tanımlanırken, “Uygulama” kısmında sadece “riskli
yapıların tespiti”nin nasıl olacağı belirtilmektedir.
Dolayısıyla, öncelikle “riskli alan”lar belirlenip sonra
“riskli yapı”ların tespiti mi yapılacak, yoksa yapı
maliklerinin yapılarının riskli olup olmadığını tespit
edecekleri dönemde çevre ve şehircilik il müdürlükleri
alan tespitlerini mi yapacak?
CEVAP:
Öncelik sonralık kıstasına tabi olmaksızın 6306 sayılı
Kanun uyarıca “riskli alan” ve “riskli yapı” tespit
çalışmaları ayrı ayrı yürütülebilir. Daha geniş bir
alanda uygulama yapılmak isteniliyor ise “riskli alan”
tespit çalışması yapılabileceği gibi, bir binanın
malikleri de binalarının risklilik durumunu tespit
ettirerek sadece kendi binalarına yönelik uygulama
yapabilirler.
SORU:
Riskli alan olarak belirlenen bölgede ayrıca riskli yapı
tespiti yapılacak mı?
CEVAP:
Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve
mal kaybına yol açma riski taşıyan herhangi bir alan
“riskli alan” olarak tespit edilmiş ise, bu alanda
yeralan yapıları tek tek riskli olup olmadığının ayrıca
tespitine gerek bulunmamaktadır.
SORU:
6306 sayılı Kanun kapsamında “riskli alan” olarak tespit
edilen bir bölgede yeralan “tescilli yapılar” hakkında
nasıl bir uygulama yapılması düşünülüyor?
CEVAP:
6306 sayılı Kanun kapsamında “riskli alan” olarak tespit
edilen bir bölgede “tescilli yapılar”ın bulunması
hâlinde, 2863 sayılı Kanun uyarınca Kültür ve Turizm
Bakanlığı’nın görüşü alınarak uygulama yapılacaktır.
SORU:
Riskli alanda fay zonu var ise buradaki yapılar ile
heyelan olabilecek bölgelerdeki yapıların durumu ne
olacak?
CEVAP:
Riskli alan olarak tespit edilen alanlarda yapılacak
uygulamalarda, çeşitli sebeplerle riskli alan tespiti
öncesinde aynı alanda mevcut olan konut sayısı kadar
yeni konut yapılması mümkün olmaz ise, alan içerisindeki
bazı hak sahiplerinin rezerv yapı alanlarında yapılan
konutlardan hak sahibi olmaları sözkonusu olabilecektir.
Özellikle zeminden kaynaklanan sebeplerle, meselâ, fay
hattı üzerinde bulunan yerleşim yerlerinde “riskli alan”
olarak tespit edilen alanın tamamen yapılaşmaya
kapatılması da sözkonusu olabilecektir. Böyle bir
durumda da, bu alandaki yapı maliklerine rezerv yapı
alanlarındaki konut veya işyerinden verilebilecektir.
SORU:
Riskli alanda yeni verilmiş ruhsatlar, devam eden
inşaatlar ve yeni verilecek ruhsatların durumu ne
olacak?
CEVAP:
6306 sayılı Kanun’da, “Bakanlık veya uygulamayı
yürütmesi hâlinde TOKİ veya İdarenin, riskli alanlarda,
riskli yapıların bulunduğu taşınmazlarda ve rezerv yapı
alanlarında Kanun kapsamındaki proje ve uygulamalar
süresince, her türlü imar ve yapılaşma işlemlerini
geçici olarak durdurabileceği” hükme bağlanmış olup,
imar ve yapılaşma iş ve işlemlerinin geçici olarak
durdurulması yönünde bir karar verilmemiş ise mevcut
yapılmakta olan iş ve işlemlere devam edilecektir.
SORU:
Riskli alan belirlenirken İl Afet ve Acil Durum
Müdürlüğü’nün koordinasyonu, görüşü veya bir komisyon
oluşturulması suretiyle bir inceleme olacak mı?
CEVAP:
6306 sayılı Kanun’a göre, “Riskli alan” belirlenirken
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın görüşünün
alınması gerekmektedir.
SORU:
Belediyelerin meclis kararı ile “riskli alan” teklifine
müdahalesi mümkün mü?
CEVAP:
6306 sayılı Kanun’a göre, belediyeler “riskli alan”
belirleyip, Bakanlar Kurulu’nca karar alınmak üzere,
Bakanlığımıza sunabilirler. Böyle bir durumda belediye
meclislerinin riskli alan teklifine müdahalesi sözkonusu
olabilecektir.
SORU:
Çevre ve şehircilik il müdürlükleri, belediyelerin
riskli alan teklifinde Bakanlığın sekretarya görevini mi
yürütecek?
CEVAP:
Bakanlık taşrada yapmak istediği işleri taşra taşkilâtı
olan çevre ve şehircilik il müdürlükleri vasıtasıyla
yapmaktadır. Dolayısıyla, il müdürlükleri Bakanlıkça
yapılacak riskli alan tespitlerinde ve belediyelerce
yapılan riskli alan tespitlerinin incelenmesi ve
değerlendirilmesi safhalarında görev alabilecektir.
SORU:
Riskli alan kapsamında değerlendirilebilecek bir
mahalle, belediyenin siyasî kaygılarıyla riskli alan
için meclis kararı alınmasından kaçınılması durumunda
çevre ve şehircilik il müdürlüğünün yetkisi nedir?
CEVAP:
6306 sayılı Kanun’a göre, Bakanlık veya idare, yani
belediyeler veyahutta il özel idareleri “riskli alan”
belirleyebilirler. Belediyelerin siyasî kaygılarla
riskli alan belirlemekten kaçınması halinde, İl özel
idareleri veya Bakanlık merkez veya taşra teşkilâtı
vasıtasıyla riskli alan belirlemesinde bulunabilir.
KANUNUN GETİRDİĞİ HAKLAR VE FİNANSAL DESTEK:
SORU:
Riskli yapı tespiti ücretsiz mi yapılacak, bu tespitler
için kredi yardımı yapılacak mı?
CEVAP:
Kamu binalarında yapılacak tespitin masrafı ilgili kamu
idaresince karşılanacaktır. Özel mülkiyete tabi
binaların tespit masraflarından ise bu binaların
malikleri sorumlu olacaktır. Kanun kapsamında Dönüşüm
Projeleri Özel Hesabı’nın finans durumunun yeterli
olması hâlinde riskli yapıları tespiti için kredi
verilebilecektir.
SORU:
Kanun kapsamında kira yardımı hangi şartlarda yapılacak?
CEVAP:
Anlaşma ile tahliye edilen Kanun kapsamındaki yapıların
maliklerine kira yardımı yapılabilir.
- Kira
yardımı aylık 600 Türk Lirasını, yardım süresi ise, 18
ay’ı geçemez. Aylık kira bedeli, her yıl Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan Tüketici
Fiyatları Endeksi oranında güncellenir.
-
Yapılacak kira yardımının ilk beş aya kadar olan kısmı,
taşınma masrafları da dikkate alınarak peşin olarak
ödenebilir.
-
Kanun kapsamındaki yapılarda kiracı veya sınırlı aynî
hak sahibi olarak oturanlara veya işyeri işletenlere,
Bakanlıkça belirlenecek oranda defaten kira yardımı
yapılabilir.
- Kira
yardımı başvuruları; riskli alan ve rezerv yapı
alanlarında, riskli alan veya rezerv alanı
belirlenmesine ilişkin karar ve tapu belgesi ile
birlikte uygulamayı yapan idareye, riskli alan ve rezerv
yapı alanı dışındaki riskli yapılarda ise, riskli yapı
tespitine ilişkin rapor ve tapu belgesi ile birlikte
çevre ve şehircilik il müdürlüğüne yapılır.
SORU:
Riskli yapı tespitini yaptırmak için Bakanlıktan kredi
kullanılabilir mi?
CEVAP:
Riskli yapı tespitleri için, Dönüşüm Projeleri Özel
Hesabı’ndan tespit kredisi verilebilir. Kredi tutarının
hak sahibinin hesabına aktarıldığı tarihten itibaren üç
ay içerisinde riskli yapı tespitinin yaptırılması ve
Bakanlığa gönderilmesi zorunludur.
SORU:
Riskli yapı tespiti kredisi başvuruları nasıl ve nereye
yapılır?
CEVAP:
Dönüşüm Projeleri Özel Hesabı’ndan tespit kredisi
kullanmak isteyen hak sahiplerince, bulundukları ildeki
çevre ve şehircilik il müdürlüğüne başvurulması
gerekmektedir.
SORU:
Riskli yapı tespiti kredisi geri ödeme süresi ne
kadardır?
CEVAP:
Kredinin geri ödeme süresi 24 aydır. Geri ödemeler
kredinin verildiği tarihi takip eden ay başlar.
SORU:
Riskli binanın yıkımı için Bakanlıktan kredi
kullanılabilinir mi?
CEVAP:
Riskli alanda yer alan veya riskli olduğu tespit edilen
yapılar için, Bakanlıkça Dönüşüm Projeleri Özel
Hesabı’ndan yıkım kredisi verilebilir. Kredi tutarının
hak sahibinin hesabına aktarıldığı tarihten itibaren
altı ay içerisinde yıkım işleminin yaptırılarak
enkazının kaldırılması ve Bakanlığa bilgi verilmesi
zorunludur.
SORU:
Yıkım kredisi başvuruları nasıl ve nereye yapılır?
CEVAP:
Kredi kullanmak isteyen hak sahiplerince, bulundukları
ildeki çevre ve şehircilik il müdürlüğüne başvurulması
gerekir.
SORU:
Yıkım kredisinin geri ödemesi süresi ne kadardır ve ne
zaman başlar?
CEVAP:
Kredinin geri ödeme süresi 24 aydır. Geri ödemeler
kredinin verildiği tarihi takip eden ay başlar.
SORU:
Bakanlıkça verilecek yapım kredisi için nereye
başvurulur?
CEVAP:
Dönüşüm Projeleri Özel Hesabı’ndan kredi kullanmak
isteyen hak sahiplerince, bulundukları ildeki çevre ve
şehircilik il müdürlüğüne başvurulur.
SORU:
Bakanlıktan yapım kredisi kullanıldığı durumda işlemler
nasıl yürütülür?
CEVAP:
Kredi kullananlar ile Bakanlık arasında borçlanma
sözleşmesi düzenlenir. Gerekli ipotek tesis ve tescil
işlemleri yapılır. Kullanılan kredi Dönüşüm Projeleri
Özel Hesabı’ndan hak sahibinin hesabına aktarılır.
SORU:
Bakanlıktan kullanılan yapım kredisinin ödemesi nasıl
yapılır?
CEVAP:
Konutunu veya işyerini kendi imkânları ile yapmak
isteyenlere açılan kredinin yüzde yirmi beşi peşin
olarak, geri kalanı da üç eşit taksitte inşaatın
ilerleme oranı dikkate alınarak, Dönüşüm Projeleri Özel
Hesabı’ndan hak sahibinin hesabına aktarılır.
SORU:
Kanun’da, riskli konutunu yıktıktan sonra yeni konutunu
kendi imkânları ile yapmak isteyenler için kredi dışında
başka kolaylıklar var mı?
CEVAP:
6306 sayılı Kanun uyarınca, yapılacak olan işlem,
sözleşme, devir ve tesciller ile uygulamalar, noter
harcı, tapu harcı, belediyelerce alınan harçlar, damga
vergisi, veraset ve intikal vergisi, döner sermaye
ücreti ve diğer ücretlerden; kullandırılan krediler
sebebiyle lehe alınacak paralar ise banka ve sigorta
muameleleri vergisinden müstesnadır. 6306 sayılı Kanun
kapsamında riskli konutunu yıkarak yenisini yapmak
isteyenlere, sayılan bu harç, vergi ve ücretlerin
ödenmemesi sebebiyle de ekonomik olarak bir fayda
sağlanmış olacaktır.
SORU:
Bakanlıkça verilecek yapım kredisinin metrekare bazında
sınırlaması var mıdır? Var ise kullanacak kredi neye
göre değişir?
CEVAP:
100 m2 ye kadar 101-150
m2 150 m2 den büyük
KONUT
120 ay 84 ay 60 ay
Güncelleme Oranı Aynen uygulanır %
10 artırımlı uygulanır % 20 artırımlı uygulanır
Verilebilecek Kredi Tavanı 60.000
TL 90.000 TL 100.000 TL
50 m2
ye kadar 50 m2 den büyük
İŞYERLERİ 48 ay 36 ay
Güncelleme Oranı % 10 artırımlı uygulanır % 20
artırımlı uygulanır
Verilebilecek Kredi Tavanı 50.000
TL 100.000 TL
SORU:
Anlaşmalı Bankalardan kullanılacak kredilerde faiz
desteğinin limitleri nasıldır?
CEVAP:
Kredi
Türü Faiz Desteği Oranı Azami
Ödemesiz Dönem (Yıl) Azami Vade (Yıl)
Hak Sahipliği Bazında Destek Sağlanacak Kredi Üst Limiti
Güçlendirme Kredisi % 4 2
10 50.000 TL
Konut
Yapım Kredisi % 4 2
10 100.000 TL
İşyeri
Yapım Kredisi % 3 2
7 100.000 TL
SORU:
Birden fazla konutu veya işyeri bulunan maliklerin
anlaşmalı bankadan kullanacağı kredinin üst limiti
nedir?
CEVAP:
Bir hak sahibi adına faiz desteği sağlanacak toplam
kredi tutarı 500.000 TL’yi geçemez.
SORU:
Faiz desteği kredi bitimine kadar devam edecek mi?
CEVAP:
Faiz desteği, kredi süresince devam edecek olup, hak
sahipleri tarafından geri ödemesi gerçekleştirilmeyen
krediler için faiz desteği ödemeleri durdurulur. Taksit
ödemeleri gerçekleştirildiği takdirde faiz desteğine
devam edilir ve gecikmeden kaynaklı her türlü sorumluluk
ve faizlerden hak sahibi sorumlu olur.
SORU:
Daha evvel konut kredisi kullanarak alınmış bir konutun
6306 sayılı kanun kapsamında riskli yapı olarak tespit
edilmesi hâlinde, yeniden kredi almak bakımından nasıl
bir yol izlenebilir?
CEVAP:
Daha evvel konut kredisi kullanılarak alınmış bir konut
üzerine krediyi kullandıran Banka tarafından, birinci
sıradan ipotek koydurulmuş olduğundan, böyle bir binan
riskli yapı olarak tespit edilmesi hâlinde, riskli yapı
tespit raporu ile birlikte konut kredisi alınan bankaya
başvurularak, konut kredisinin yenilenmesinin
istenilmesi gerekmektedir. Bu müracaat üzerine, konut
kredisi kullanılan banka, 6306 sayılı Kanun kapsamında
yeni konut yapılması veya edinilmesi için yeni bir kredi
kullandırabilir. Bankanın vereceği bu krediye,
Bakanlığımızca, 13.10.2012 tarihli Resmî Gazete’de
yayınlanan “6306 Sayılı Kanun Kapsamında Hak
Sahiplerince Bankalardan Kullanılacak Kredilere
Sağlanacak Faiz Desteğine İlişkin Karar” gereğince
yıllık % 4 faiz desteği verilecektir. Daha evvel konut
kredisi kullanılan Banka riskli yapı tespiti üzerine
yeni kredi açmaz ise, başka bir bankaya da
başvurulabilir. Başvuru yapılan en az üç bankadan kredi
kullandırılamadığına dair yazı alınması ve bu yazılar
ile birlikte Bakanlığımıza başvuru yapılması hâlinde,
6306 sayılı Kanun kapsamında Dönüşüm Projeleri Özel
Hesabı’ndan kredi kullandırılabilecektir. 6306 sayılı
Kanun kapsamında Dönüşüm Projeleri Özel Hesabı’ndan
kredi kullanılması durumunda, daha evvel konut kredisi
kullandırmış olan bankanın taşınmaz üzerine koymuş
olduğu ipoteğe rağmen, Bakanlığımız taşınmaz üzerine
birinci derece ve sırada ipotek tesis edecektir.
SORU:
Bakanlıktan veya anlaşmalı bankalardan kullanılacak
kredilere hak sahipleri nasıl başvurur?
CEVAP:
Bakanlıktan kullanılacak yapım kredileri başvurular,
riskli yapı tespit raporu ve dilekçe ile birlikte çevre
ve şehircilik il müdürlüğüne yapılır. İl Müdürlüklerince
incelenen kredi başvurularından uygun görülenler
onaylanmak üzere Bakanlığa gönderilir. Bakanlık ile
anlaşması bulunan bankalardan kullanılacak krediler için
ise, riskli yapı tespit raporu ile birlikte bankaya
kredi başvurusunda bulunulur. Banka, bankacılık
mevzuatına göre inceleme yapar ve 6306 sayılı Kanun
kapsamında kullandıracağı krediyi onaylanmak üzere
Bakanlığa gönderir. Bakanlığın onay vermesi durumunda
kullanılan krediye faiz desteği sağlanır.
SORU:
Hak sahibinin ödemelerini yapmaması durumunda Bankalar
Bakanlıktan bir talepte bulunabilecek mi?
CEVAP:
Hak sahiplerinin bankalardan kullanacakları kredinin
anapara riski ile faiz desteği dışında kalan faiz
ödemelerinden doğan risk tamamen bankaya aittir. |